Herkes O’na Muhtaç, O Hiç Kimseye: Es Samed

Es Samed'in anlamı nedir? Samed ismi tecellisi nedir? Samed İsmi ile Dua etme. Kur’an-ı Kerim’de Samed nasıl işlenmiştir?

Aile ve Dini Rehberlik Büro/Merkezlerinde Aile Danışmanlığı Eğitim Programı

Samed ne demektir?
Samed; yekpare, parçalara ayrılmayan ve içinde boşluklar ya da karışıklıklar bulunmayan, varlığını sürdürmek için kendi dışında bir şeye ihtiyaç duymayan demektir. Arzu ve ihtiyaçları sebebiyle her varlığın kendisine yöneldiği ancak kendisi varlığını devam ettirmek için dışarıdan hava, su, gıda gibi bir desteğe ihtiyacı olmayan ulular ulusu Yüce Allah’ın kendisi için seçtiği isimlerdendir.

Elmalılı merhum, İhlas suresi tefsirinde Samed ismini açıklarken şöyle der: “Samed’in lügat manalarından ilki maksatların doğrudan doğruya kendisine yöneldiği maksûd olmasıdır. Kadri yüce, şerefi yüksek, şanlı anlamına gelir. İkincisi de; dilimizde “som” diye tarif edilen, hiç boşluğu olmayan, eksiği gediği bulunmayan, nüfuz edilemeyen şey demektir. Samed kelimesinin bu iki anlamı Allah’ın yetkin sıfatlara sahip bulunduğu ve yaratılmışlara mahsus, acizlik ve eksiklik içeren niteliklerden münezzeh olduğu noktasında birleşir.

Hülasa Samed, yemeyen ve içmeyen, bütün varlıklar yok olduktan sonra da varlığı devam eden, hiç kimseye ihtiyacı olmayan, ama herkesin kendisine muhtaç olduğu, istekler için kendisine yönelip başvurulan, felaket ve sıkıntı zamanlarında yardım talep edilendir.

Kur’an-ı Kerim’de Samed
Samed ismi İhlas suresinde Allah’ın birliği ilkesinin anlatılması sırasında O’nun yaratılmışlık özelliklerinden beri, herkesin sığınacağı yegâne varlık olduğu ifade edilirken geçmektedir. Kur’an-ı Kerim’de yalnız bir defa varit olmuştur. Bu kökten kullanılan başka hiçbir kelime de olmamıştır.

Elmalılı, İhlas suresi tefsirinde Ehad ve Samed isimlerinin art arda gelmesini şöyle açıklar: “Müşrikler Allah’ı ve uluhiyetini tanıyorlarsa da O’nun uluhiyette birliğini yani ehadiyyetini tanımıyorlardı. Bundan dolayıdır ki çeşitli dileklerini, ihtiyaçlarını edindikleri değişik değişik tanrılardan istiyorlar ve her bir ihtiyaç için farklı derecede samedler düşünüyorlardı. Uluhiyyetin bir samediyyet ifade ettiğini, ilahın mabut demek ve en baştaki maksûd demek olduğunu biliyorlarsa da en baş olmanın birliği gerektirdiğini ve bütün maksatların, bütün samediyyetin bir tek maksûdda, bütün kâinatın yaratıcısı olan bir tek ilahta toplanacağını bilmiyorlardı. Bundan dolayı da bir hedefte, bir mercide toplanması ihtimali olmayan muhtelif gönüllerle türlü türlü mabutlar, başka başka samedler arasında niza’ ve didişme içinde bocalayıp duruyorlardı. Yine bundan dolayı “Allah var, başka ilah yok.” denildikçe “Bütün ilahları bir tek ilah mı yapmış, bu gerçekten şaşılacak bir şey?” (Sâd, 38/5) diyorlardı. Oysa tam manasıyla samediyyet, Ehad olan Allah’a mahsustur. O, hiç eksiksiz maksûd-ı küll olan yegâne sameddir. Çünkü ortağı olan ve ehad olmayan gerçekte samed de olamaz, samed olmayan da ilah ve mabut olamaz.”

Surede Samed isminin hemen arkasından Yüce Allah’ın doğmamış ve doğurmamış olduğundan bahsedilmesi ise teslis iddiasını kökten reddederek samediyeti vurgular. Hiçbir şeyden südur etmemiş olan, varlığı da lizatihi vacip olan, mebde-i evvel (ilk başlangıç) ve ezelî bir gerçek zat vardır. Allah da işte O’dur. Uluhiyet de ancak O’nun hakkı olmak lâzım gelir. Çünkü O, hiçbir şeyden sâdır olmuş, doğmuş veya üremiş değildir. Allah Teâlâ hakkında bu bir kemal değil, tam aksine bir eksiklik, bir kusur olur. Zira O’ndan başka her şeyin varlığı O’na dayanmaktadır. Doğurmak, bir şeyin içinden dışına belirgin bir kısmın ayrışmasına denilmektedir. Allah’ın ise ne parçası ne de dışı vardır. Çünkü Ehad’dir, Samed’dir. Hiç şüphe yok ki ezelde beraberi, benzeri ve dengi olmayanın sonradan da bir beraberi, eşi ve dengi olabilme ihtimali yoktur. O, şimdi de ezelde olduğu gibidir. Öyle Ehad ve öyle Samed’dir. Böylece hiçbir küfvü ve dengi olmamak yalnızca O’na mahsustur. Herşeyin bir beraberi, bir eşi veya zıddı ve benzeri olabilir. Nitekim “Biz her şeyden birer çift yarattık.” (Zâriyât, 51/49) buyurulmuştur. Ancak Allah’ın eşi ve dengi yoktur, olmamıştır ve olamaz.

Samed İsmi ile Dua
Hz. Peygamber (sas) bir adamın dua edip “Allah’ım! Senden başka ilah olmadığına, senin Ehad, Samed, doğmamış, doğurulmamış ve hiçbir dengi olmayan Allah Teâlâ olduğuna şehadet ederek senden istiyorum.” dediğini işitti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki adam Allah’tan, kendisine onunla dua edildiği zaman mutlaka kabul ettiği ve kendisinden onunla istendiği zaman mutlaka verdiği ism-i azamıyla istedi.” buyurdu. (Tirmizî, Daavat, 63; Ebû Dâvûd, Vitr, 23; İbn Mâce, Dua, 9)

Samed Tecelli Ederse
Bu isim bir insana tecelli ettiğinde Samed olan Allah Teâlâ o kişiyi, kimseye muhtaç olmayacak şekilde bütün dert ve ihtiyaçlarından kurtarır. O kişi de Allah’tan başka kimseye el açmaz, medet ummaz, iltica etmez. Aynı zamanda o kişi diğer insanların sıkıntılarını gideren, problemlerini çözen, dertlilerin başvurduğu bir merci olur. İnsanlarla ilgilenip ihtiyaçlarını karşılamaktan yüksünmez. Gazzâlî’nin de söylediği gibi Allah, gerek dinî, gerek dünyevi konularda insanları kime muhtaç etmişse ve onların ihtiyaçlarını kimin eli veya dili vasıtasıyla bitirmişse bu isimden ona ikram etmiş demektir. Bu insanlar, içinde bulundukları topluma Allah’ın ihsanıdır. Sadece çevrelerindeki insanlar değil, hayvanlar, bitkiler, toprak ve su bile onların lütufkârlığından nasiplenir. Elbette bu pozisyon bir miktar eziyete maruz kalmak demektir. Ama işin fazileti de o yüzdendir.

Aslında insanın çeşit çeşit ihtiyaçlar içinde olması ona kendini ve Rabb’ini bildiren, sabrı ve şükrü öğreten fırsatlardır. Böyle bir durumda, İhlas suresinde anlatıldığı ve yukarıdaki hadiste geçtiği üzere Rabb’ine iman edip güvenen Müslüman Allah’tan başka Samed olmadığını, O’nun tek ve bir olduğunu bilerek yalnız O’na yönelmeli, bütün ihtiyaçlarını O’ndan istemeli, her sıkıntıda O’na sığınmalıdır. Reislik ve efendilik ahlakını edinmeli, böylece insanların başvurduğu, ihtiyaçlarını karşılamak için kapısına yöneldiği kimse olmaya çalışmalıdır. Allah’ın böyle bir güç ve imkân verdiği kişiye ise elinin altındaki insanların bir sıkıntı durumunda çekinmeden başvurabilecekleri, kendilerine yakın buldukları ve sırtlarını dayayabilecekleri sağlam bir kaya gibi olmak yakışır.